Semiz otunu severim. Salatasını yaparım, ayrıca birde yemeğini yapar annem.
Almanyada pek bulunmaz semiz otu. Bazı yörelerde pirpirim de derler. Komşu teyze sağolsun, sevdiğimizi bildiği için ara sıra bahçeden toplayınca getirir.
Yıllar önce ekmişti, tuttu, artık onlar da yiyor biz de.
Neyse uzun lafın kısası. Bu hafta komşulardan bir tanesi tüm bahçeyi toplamış galiba, bize neredeyse yarım çuval pirpirim getirdi. Aysel teyzenin dediği gibi çavuşun beygiri var ya burada, bizde teşekkür edip kabul ettik.
Tüm pirpirimi ayıtladı annem, saatlerce uğraştı, sorun tüm bu semiz otu ile ne yapılacağı idi.
Annem bildiğiniz turşu yaptı vallahi. Semiz otu turşusu. Ertesi gün salatasını yaptık yedik. Bir sonraki günde hem etli, hem etsiz yemeğini yaptık yedik. Demem o ki, beş gündür semiz otu yiyoruz. Gına geldi.
Getiren ablayı yolda görürsem diyeceğim, sakın semiz otu getirme bir daha, nefret ettirdiniz vallahi diye.
Yani blog bu mübarek günde birtek semiz otu baklavası ve semiz otu reçeli yapmadığımız kaldı
29 Temmuz 2012
24 Temmuz 2012
Like Şırfıntısı
-->
Altı aylık dönem içerisinde bir kere bile üniversitenin kampüsünde göremezsiniz onu. Hep çalışıyordur, yada bir şekilde derslere katılmaya zamanı yoktur.
Ortak arkadaşlardan her akşam bir birahanede görüldüğü duyulur.
Facebookta güncellemelerini okursunuz. Onunla bununla şuraya çek in yapar. Her zaman iyidir, neşelidir. Hayat ona güzeldir.
Facebookta ne yazarsanız yazın muhakkak like basar. Ben onu like şırfıntısı diye adlandırırım.
Sınavlara iki hafta kala, salına salına gezer üniversitenin yollarında. Kendine yeni ortaklar arar. Derslere tüm dönem girmiş olan öğrencileri gözüne kestirir ve ders çalışmaya başlar.
Pardon çalışmaz, kendini çalıştırır. İnsanların altı ayda çabalayarak edindiği bilgisini bir kaç saat içerisinde kendine anlattırır.
Saf öğrencileri bulur, yeni arkadaşlıklar kurar. Eskilerde kalan öğrenciler onu tanıyordur çünkü. Bilirler bu arkadaşlığın sadece sınav sonuna kadar süreceğini. Sınav sonrası seni tanımaz, işi gücü vardır onun, çalışıyordur. Ama gel gör ki, böyleleri üniversiteyi ezber yaparak bitirir. İleride bir iş yerine girdiğinde kendine nasıl ortak bulacağı meçhuldür. Çok afedersiniz ama, kendisi like şırfıntısıdır ...
Die Like-Schlampe
In den sechs Monaten, in dem ein Semester läuft sieht man sie nicht einmal an der Uni. Sie arbeitet immer, oder sie hat einfach keine Zeit an den Vorlesungen teilzunehmen.
Von gemeinsamen Bekannten hört man, dass man sie täglich abens in einem Pub sieht.
Auf Facebook kann man viel von ihr lesen. Sie chekt da und hier an verschieden Orten, mit verschiedenen Menschen ein. Sie lebt das Leben.
Egal was man auf Facebook postet, es gefällt ihr.
Ich betitele sie als die „Like-Schlampe“.
Zwei Wochen vor den Klausuren sieht man sie auf dem Unigelände hin und her stolzieren.Sie sucht sich neue Partner. Die, die sich das ganze halbe Jahr das Wissen mit eigener Arbeit angeeignet haben - mit denen lernt sie.
Entschuldigung, sie lernt nicht, sie lässt es sich lehren.Sie findet die Gutmütigen, knüpft neue Freundschaften. Die alten Studenten kennen sie nämlich, die wissen, dass diese Freundschaft nur bis zum Ende der Klausur läuft.
Nach den Klausuren kennt sie dich nicht mehr, denn sie hat ja so viel zu tun, sie arbeitet.
Aber solche beenden das Studium mit auswendig gelerntem Wissen. Später, wenn sie mal arbeiten muss, stellt sich die Frage, was für Partner sie dann finden wird?
Entschuldigung aber, ich betitele sie als die „Like-Schlampe“ ...
Von gemeinsamen Bekannten hört man, dass man sie täglich abens in einem Pub sieht.
Auf Facebook kann man viel von ihr lesen. Sie chekt da und hier an verschieden Orten, mit verschiedenen Menschen ein. Sie lebt das Leben.
Egal was man auf Facebook postet, es gefällt ihr.
Ich betitele sie als die „Like-Schlampe“.
Zwei Wochen vor den Klausuren sieht man sie auf dem Unigelände hin und her stolzieren.Sie sucht sich neue Partner. Die, die sich das ganze halbe Jahr das Wissen mit eigener Arbeit angeeignet haben - mit denen lernt sie.
Entschuldigung, sie lernt nicht, sie lässt es sich lehren.Sie findet die Gutmütigen, knüpft neue Freundschaften. Die alten Studenten kennen sie nämlich, die wissen, dass diese Freundschaft nur bis zum Ende der Klausur läuft.
Nach den Klausuren kennt sie dich nicht mehr, denn sie hat ja so viel zu tun, sie arbeitet.
Aber solche beenden das Studium mit auswendig gelerntem Wissen. Später, wenn sie mal arbeiten muss, stellt sich die Frage, was für Partner sie dann finden wird?
Entschuldigung aber, ich betitele sie als die „Like-Schlampe“ ...
23 Temmuz 2012
Aynı toprakların, farklı iklimlerin çocuklarıydı onlar
Aynı toprakların, farklı iklimlerin çocuklarıydı onlar. Güneş farklı bir şekilde kavurmustu tenlerini.
Birisi Trakya'nın güzel kızı, diğeri doğunun en dibinin has oğlu.
Bir gün bir yerde çakıştı yolları. Tanıştılar, konuştular, sevdiler birbirlerini.
Başlarda sorun çekti Trakyalı güzel kız. Ne istediğini bilemedi has oğlanın. Kafalar uyarmı diye düşündü kız. Aileler severmi birbirini diye sordu kendi kendine.
Sonra ben bunları neden düşünüyorum ki, aşk herşeyin üstesinden gelmez mi sence? diye sordu bana.
Gel görki sevda kabul etmedi, Trakyalı doğulu ayrımını.
Güneş farklı yerlerde kavurdu tenlerinizi fakat ben bundan sonra aynı ateşle yakacağım yüreğinizi, dedi sevgi.
Farklı iklimlerin çocukları olabilirsiniz ama, aynı toprakların çocuklarısınız yüreğinize aynı sevginin tohumunu ektim, dedi aşk.
Ailelerin bir araya gelmesinden, belkide az biraz birbirlerini sevmemelerinden bahsetmiyorum ben.
Benim bahsettiğim trakyali lodosun doğuyu vurup viran ettiği.
Has oğlanın sevgisinin yöresi kadar derin olmasından bahsediyorum.
Sevginin emek istediğinden, sevginin herşeyden önce yürek istediğinden bahsediyorum ben.
Benim bildiğim aşk engel tanımaz. Trakyalı güzel kız varacak muradına, doğunun en dibinin has oğlu alacak başına bir trakya belası. Eminim ben buna :)
Birisi Trakya'nın güzel kızı, diğeri doğunun en dibinin has oğlu.
Bir gün bir yerde çakıştı yolları. Tanıştılar, konuştular, sevdiler birbirlerini.
Başlarda sorun çekti Trakyalı güzel kız. Ne istediğini bilemedi has oğlanın. Kafalar uyarmı diye düşündü kız. Aileler severmi birbirini diye sordu kendi kendine.
Sonra ben bunları neden düşünüyorum ki, aşk herşeyin üstesinden gelmez mi sence? diye sordu bana.
Gel görki sevda kabul etmedi, Trakyalı doğulu ayrımını.
Güneş farklı yerlerde kavurdu tenlerinizi fakat ben bundan sonra aynı ateşle yakacağım yüreğinizi, dedi sevgi.
Farklı iklimlerin çocukları olabilirsiniz ama, aynı toprakların çocuklarısınız yüreğinize aynı sevginin tohumunu ektim, dedi aşk.
Ailelerin bir araya gelmesinden, belkide az biraz birbirlerini sevmemelerinden bahsetmiyorum ben.
Benim bahsettiğim trakyali lodosun doğuyu vurup viran ettiği.
Has oğlanın sevgisinin yöresi kadar derin olmasından bahsediyorum.
Sevginin emek istediğinden, sevginin herşeyden önce yürek istediğinden bahsediyorum ben.
Benim bildiğim aşk engel tanımaz. Trakyalı güzel kız varacak muradına, doğunun en dibinin has oğlu alacak başına bir trakya belası. Eminim ben buna :)
Oruç tutalım ...
Çocukken oruç tutalım diye hediye verirlerdi. Nurullah amca bana, babamda Mürüvvete her tuttuğumuz gün için 10 Mark verirdi. Ben zengin olurdum, Mürüvvet pek oralı olmazdı. Çocukluk işte. Güzel günlerdi.
Hepinize tekrar hayırlı ramazanlar.
Hepinize tekrar hayırlı ramazanlar.
20 Temmuz 2012
1,2,3,4
Heute Morgen kam eine Bekannte vorbei um sich helfen zu lassen. Sie hatte bei der Aufladung ihrer Prepaid Karte drei Mal den Cashcode falsch eingegeben, und somit die Rufnummer gesperrt.Also rief ich bei der Kundenhotline an und erklärte kurz, worum es ging, und bat darum, die Rufnummer wieder zu entsperren.Der Kundenhotlinemitarbeiter fragte mich natürlich nach der vierstelligen Geheimzahl oder nach der Puknummer. Das die Bekannte die Puknummer nicht im Kopf hatte war mir schon klar, aber zumindest die vierstellige Geheimzahl? Nein, das wusste sie auch nicht.Als der Kundenhotlinemitarbeiter mir sagte, dass es eine sehr leichte Kombination wäre, probierte ich mein Glück und nannte ihm als Erstes den Geburtstag von dem Sohn der Bekannten, da er die Karte für sie gekauft hatte."Nein, die ist viel leichter", kam es aus dem Hörer und ich sagte wie aus der Pistole geschossen: "1,2,3,4". Der Kundenhotlinemitarbeiter lachte und sagte: "Die Rufnummer ist innerhalb der nächsten paar Stunden entsperrt." Ich glaube es immer noch nicht.
19 Temmuz 2012
Hoşgeldin Ramazan
Evet, geldi yine yılın en güzel ayı. Sabahtan beri evde bir telaş, ev temizlendi, ortalık toparlandı, hoşaflar yapıldı, börekler açıldı, gendime pilavı hazırlandı. Kimsenin ağzını sulandırmak istemem ama gerçekten de evde şimdiden bir huzur başladı. Keşke her ay böyle güzel olsa, keşke her ay bu ay hissettiğimiz duyguları hissetsek, keşke hep böyle sakin sessiz olsak.
Aklımızdan kötü şeyler geçirmesek, kimsenin hakkını yemesek.
Yaradılanı sevsek yaradandan ötürü, dindar dinsiz diye ayırmasak.
Kimse kimsenin günahı için sorunlu değil, her koyun kendi bacağından asılır. Bizim sadece yapabileceğimiz yol göstermek, yada kendi doğrularımızı diretmeden açıklamak.
Onun için „Aah, sen oruç tutmuyormusun, ay sen namaz kılmıyormusun?“ sorularını sorup karşınızdakini hakir görmeyin.
İnsanın dini kendi ile Allah arasında size kalmamış insanların müslümanlığını tecillemek.
Herkese hayırlı Ramazanlar. İnanan, inanmayana – tutana, tutmayana...
Aklımızdan kötü şeyler geçirmesek, kimsenin hakkını yemesek.
Yaradılanı sevsek yaradandan ötürü, dindar dinsiz diye ayırmasak.
Kimse kimsenin günahı için sorunlu değil, her koyun kendi bacağından asılır. Bizim sadece yapabileceğimiz yol göstermek, yada kendi doğrularımızı diretmeden açıklamak.
Onun için „Aah, sen oruç tutmuyormusun, ay sen namaz kılmıyormusun?“ sorularını sorup karşınızdakini hakir görmeyin.
İnsanın dini kendi ile Allah arasında size kalmamış insanların müslümanlığını tecillemek.
Herkese hayırlı Ramazanlar. İnanan, inanmayana – tutana, tutmayana...
17 Temmuz 2012
~ The same procedure as every year ~
So, die Zeit der Klausuren ist vorbei. Somit auch die Zeit der falschen Freundschaften.
Menschen, die anrufen, um ihre Ergebnisse zu verifizieren, die dich urplötzlich grüßen, obwohl sie das vorher nie taten. Plötzlich wächst man zusammen, wird herzlich begrüßt und im selben Atemzug nach Dokumenten, Mitschriften und anderen klausurrelevanten Informationen gefragt. "Ehhm, tut mir leid, ich kenne dich nicht!"
"Habe dich bis jetzt nicht gekannt und möchte dich auch nicht kennenlernen."
Das Semester ist vorbei. Die Klausuren sind vorbei. Bis zum nächsten mal, wenn es wieder heißt: "Hast du die Unterlagen für ... bla, bla, bla."
Menschen, die anrufen, um ihre Ergebnisse zu verifizieren, die dich urplötzlich grüßen, obwohl sie das vorher nie taten. Plötzlich wächst man zusammen, wird herzlich begrüßt und im selben Atemzug nach Dokumenten, Mitschriften und anderen klausurrelevanten Informationen gefragt. "Ehhm, tut mir leid, ich kenne dich nicht!"
"Habe dich bis jetzt nicht gekannt und möchte dich auch nicht kennenlernen."
Das Semester ist vorbei. Die Klausuren sind vorbei. Bis zum nächsten mal, wenn es wieder heißt: "Hast du die Unterlagen für ... bla, bla, bla."
~ The same procedure as every year ~
3 Temmuz 2012
Ayfi du bist die Beste / Ayfer harikasın
Nachdem ich letztens einen türkischen Blogbeitrag darüber geschrieben hatte, dass ich es nicht angebracht finde, auf Geburtstage, Hochzeiten oder sämtliche anderen besonderen Ereignisse per Facebook Evet oder Email eingeladen zu werden, bekam ich heute eine Postkarte von meiner Cousine, in der sie schrieb, dass sie mich und meine Schwester gerne an ihrem Geburtstag dabei haben würde.
Was soll ich dazu sagen? So schwer ist es wirklich nicht, was? :)
Ayfi du bist die Beste.
Was soll ich dazu sagen? So schwer ist es wirklich nicht, was? :)
Ayfi du bist die Beste.
Bir iki gün önce bu yazımda - "Samimi bulmuyorum" - doğum günlerine, düğünlere ve bunun gibi özel günlere Facebook etkinliği yada Email aracılığı ile çağrılmayı samimi bulmadığımı yazmıştım. Kuzenim Ayferde bunun üzerine kardeşimi ve beni doğum gününe davet ettiği bir kartpostal göndermiş.
Ne diyeyim ben? Demek ki o kadar da zor değilmiş,değil mi?
Ayfer harikasın. Seni seviyorum canım
Ayfer harikasın. Seni seviyorum canım
2 Temmuz 2012
Sivas-Massaker
Als wäre es noch gestern. Ich sitze vor dem Fernseher und schaue mir per Liveübertragung an, wie ein Hotel in Brand gesetzt worden ist und wie die Feuerwehrkräfte versuchen, die sich im Hotel befindenden Menschen zu retten.
Wer waren diese Menschen?
Es waren gebildete Leute. Es waren Berühmte, Schriftsteller, Dichter und Gelehrte. Und was war der Grund, warum genau an diesem Tag das Hotel in Brand gesetzt worden ist? Weil es einigen einfach nicht gepasst hat, dass diese gelehrten Menschen versucht haben, das Volk auf den richtigen Weg zu weisen.Eine Gruppe von Islamisten lösten den Brand aus und dabei starben 37 Personen, zumeist Aleviten.
Wer andere Menschen wegen ihrer Konfession nicht anerkennt und es nicht begreift, dass wir der gleichen Religion angehören, hat auch keinen Respekt verdient.
Egal ob ich Sunnitin bin oder nicht, dieser Tag ist, und bleibt als ein schwarzer Fleck auf unserer Stirn geschrieben.
Aziz Nesin sagte nicht umsonst, dass er glaubt, das ein Großteil der türkischen Bevölkerung feige und dumm ist. Er hatte recht. Dass wir feige und dumm sind, uns alles Hingesetzte annehmen und nicht nachfragen, sieht man ja an der heutigen türkischen Regierung, aber das ist eine andere Geschichte.Während es im türkischen Sprachgebrauch als Sivas-Ereignis bezeichnet wird, schließe ich mich meinen alevitischen Freunden an und sage, dass es ein Massaker war. Und es ist und bleibt ein Schandfleck.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)