30 Ekim 2013

Boş işler Bakanı


Az önce Anarşi güzel bir yazı paylaştı bu yazıda bıyık ayracı vardı ya. Yorumlarda muhakkak yapacağım diye yazdım ve üşenmedim hemen yaptım. Yapılışı çok basit ama kitapı çantaya atınca bıyık malesef kırılır. Neyse yaptım içimde kalmadı :)
Ahu Kader

Ayça (1. Bölüm)


Alt kat komşularını çok seviyordu küçük kız Ayça. Okuldan döndüğünde allem edip kallem edip annesinden izin alarak hemen aşağı iniyordu Süheyla teyzesine. Tahsin amca beşe doğru geliyordu genellikle ve onun gelmesini hiç istemiyordu aslında!
Ömer abisi 15 yaş büyüktü ondan ama onu çok seviyordu. Saatlerce oyun oynuyorlardı, resim çiziyorlardı.
Nalan abla Ömer abinin küçüğüydü. Sarı saçları yeşil gözleri ile pek bir havalıydı. Oturma odasında radyonun sesini son ses açar ve kendi kendine göbek atardı. Hakan Peker'in kim olduğunu Ayça ondan öğrendi. Bazen Ömer abi ile çizim yapmayı bıraktıklarında, Nalan ablanın yanına gider ve birlikte göbek atarlardı.
Tahsin amca işten döner yemek sofrası kurulurdu. Ömer abi ve Nalan abla annelerine sofranın kurulmasına yardım ederken Süheyla teyze Ayça'ya: "Sen git Tahsin amcanla otur, televizyon seyret" derdi ve işte bu cümle Ayça'nın korkulu rüyası olurdu.

Nedendir bilinmez ama Tahsin amca ona farklı gözlerle bakardı. Ayça daha 7 yaşındaydı ama Tahsin amcanın gözlerinde başka birşey görüyordu.
"Gel yanıma otur" derdi televizyon seyrederken, Ayça'da korkuyla oturduğu koltuktan kalkarak onun yanına geçerdi. "Bugün neler yaptınız bakalım Ömer abinle?" diye sorarken saçlarını okşar, bacaklarını sıkardı Ayçanın. "Ben Süheyla teyzeye yardım edeyim" diye kaçtı bir gün onun yanından ve mutfağa geçti ve "Annem beni merak eder siz bensiz yiyin" dedi ve üst kata anneciginin yanına kaçtı ...

Bende sevgili pe hito gibi yapayım madem.

kurgu, hikaye
ahukader 

29 Ekim 2013

Istasyon Bekçileri

Kimse el sürmez burada. Ekmek atar. Cocuklar kovalar. Çok güzeller. 

DailySky

Her gün bir gokyuzu çekmeye niyet ettim vallahi. Çok güzel degil mi sizcede?


29. Ekim


Ey Türk Gençliği birinci vazifeni unutma. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Ahu Kader

28 Ekim 2013

Sky



Gökyüzünü seyretmeyi çok seviyorum. Buda bu gün iş çıkışı eve döndüğümde istasyondan eve yürürken çektiğim bir fotoğraf.
Not: Fotoğrafta ki sarı ev benim doğup büyüdüğüm ev. içim burkulur onu görünce.

Bilenler bilmeyenlere anlatsin

Bir blogu taşımak nasıl oluyor? Taşınırken kira vermek zorundamiyiz? Emlakçı lazım mi? Peki Zeki Müren'de bizi görecekmi?
Şaka bir yana bir blog yorumları ve su ana yazılmış tüm yazıları ile nasıl başka bir blogspot adresine taşınır onu anlatmak istiyorum sizlere.

İlk önce blogger.com'a giriş yapıyoruz. Blog adresimizin yanında bulunan ok işaretine basıyor ve Ayarlar'i seçiyoruz.
Açılan sayfada Ayarlar bölümünde en aşağıda Diğer'i seçiyoruz.
Diğeri seçtikten sonra en yukarıda Blog Araçları var. Blog araçlarından yanında da Blogu içeri aktar, blogu dışarı aktar ve blogu sil seçenekleri var. Biz şimdi ilk önce blogumuzu daha sonra aktarabilmek için dışarıya aktarmamız gerekiyor. Bu yüzden blogu dışarı aktar seçeneğini seçiyoruz ve blogu bilgisayarimizda bir dosyaya kayıt ediyoruz.

Olurda sadece yazılarınızı değil de blogun su an ki halini şablonunu, rengini ayarlarını da aktarmak isterseniz bunun için bu ayarları yapmamız gerekiyor:
Bunun için ana panele geri dönüyoruz ve oktan Şablon seçeneğini seçiyoruz. Açılan sayfada ise yukarıda sağda Yedekle/Geri Yükle var. Oraya basıyoruz ve sablonumuzu da bilgisayarimiza yedekliyoruz.

İlk işlemleri başarı ile tamamladık. Şimdi blogspottan yeni bir adres açıyoruz. Bunu anlatmama gerek yok. Hepniz blog sahibi insanlar olarak bir blog açmış bulunuyorsunuz, nasıl olduğunu biliyorsunuz :)

Yeni blog adresimizde de yine oka basip Ayarlar -> Diğer -> ve bu sefer blogu içeri aktar diyor ve önceden bilgisayarimiza kayıt ettiğimiz blogu aktarıyoruz.
Benim 455 yazım varmış ve 1300'den fazla yorumum. Bunu aktarmak yaklaşık beş dakikami aldı.

Sablonumuzu aktarmak için de ana panelden yine oka basıyor Şablon -> Yedekle/Geri Yükle'ye basıyoruz ve bilgisayarimiza kayıt ettiğimiz sablonumuzu geri yüklüyoruz.
Ve karşınızda blogunuz aynı blog, yazılarınız aynı yazı, yorumlarınız aynı yorumlar. Bir tek okuyucuları aktaramiyorsunuz ve adresiniz değişmiş bulunuyor.
Eski bloguda Ayarlar -> Diğer -> Blogu sil diyoruz. 90 gün boyunca giriş yapmadığınız sürece tamamen silinecektir.
Umarım yardımcı bir yazı olmuştur.
Sevgiler
Ahu Kader  


Bu baba yenir

Ameliyattan sonra biraz daha ağrılarım olduğu icin bir hafta daha evde kal dedi annem ile babam. Ben yok çalışacağım diyerek bu gün insan icine çıktım. Bu arada bir haftanın icinde iki kilo verdim ve diyet yapmaya karar verdim. Karbonhidratsız bir yaşam amaçlıyorum. Bakalım ne olacak. Bu gün işten çıktıktan sonra babam mesaj attı. Annemde öğle paydosunda aradı. Yazık endişeleniyorlar. Iyiyim ben. Iyi ki de çalıştım bu gün zira koltukta yatmaktan çıldıracaktım. 
Ben diyete başladım ya arkadasta dogum günü geçtiği icin ofise pasta getirmiş. Bu zulüm kime nan. 


Lütfen takibe alın

Her yazdığım yazıda yorumları tek tek açmak zorunda olduğum için ve google amca buna bir türlü çare bulamadığı için yeni bir blogspot adresi aldım. Ne olur beni yeniden http://blog.ahukader.de veya http://ahukiz.blogspot.com ile takibe alın. Tüm yazılarım ve yorumlarımı beraberinde taşıdım fakat okuyucuları taşıyamıyorum. Biliyorum, siz beni yine yeniden takip edersiniz.
Sevgiler
Ahu kız

Gökyüzü

Ne oldu gökyüzüne?
Kimler aldı aydınlığını?
Kim koydu rengi yerine gönlümde ki karanlığı?
Bu kadar vicdansizmiydi bu yürek?
Gökyüzünü bile benden alıp götürecek...


Yıllar önce yazdığım bu ufak şiir birisinden bana mesaj olarak geldiğinde sinirlenmistim. Bu benim şiirim deyince, ah öylemi banada birisi gönderdi denmişti. O günden sonra şiirlerimi paylaşırken hep dikkatli oldum.
Not: Sonsuz, bunu ben yazdım nan :)

Beni bu gün insan içine saldılar azizim


Bir tutam sevginin bedeli nedir
El dokunur yakar zulüm tenedir
Sinem örselendi bunca benedir
Ferhat sustu dağlar andı manolya

Sızılı bir histir aşkın bedeli
Yusufu kul etti mecnunu deli
Kerem küle dönüp gitti gideli
utancımdan sular yandı manolya

Ciçeklerin en nazlısı manolya
Sevgilerin Kanatlisi manolya
Ben seni el sürmeden gözümlede severim 

Sen üzülme sakın solma mahsun olma Manolya

Ask dedigin bin cefayla dolmakli
Ask dedigin sevip mutsuz olmakli
Yapragina Hüzün serip solmakmi
Caglamaktan sel usandi Manolya

Sızılı bir histir aşkın bedeli
Yusufu kul etti mecnunu deli
Kerem küle dönüp gitti gideli
utancımdan sular yandı manolya

Ciçeklerin en nazlısı Manolya
Sevgilerin Kanatlisi Manolya
Ben seni el sürmeden gözümlede severim
Sen üzülme sakın solma mahsun olma Manolya


Ben bu manolya şarkısını bir kere daha bu blogta paylaştım galiba. Çok seviyorum bu şarkıyı. Çocukluğumun bir parçası. Arabada bangır bangır sesini açardık CD'nin ve annem, babam ile bağırarak söylerdik. Ali İbicek. YouTube'de açın dinleyin bence. Ben bu gün bir hafta evde yattıktan sonra ilk defa ise geldim. İyi ki geldim. İyi ki buradayım. Sabah gelirken yollarda biraz sorun çektim. Yarım saat önceden çıktım yola. Çünkü yavaş yürüyorum. Merdiven çıkamadım, inemedim. İstasyonlarda otomatik merdivenleri kullandım. iş yerinde asansöre bindim, kantine çıktım bir kahve aldım.
iş arkadaşlarım sevindi beni görünce. Çalıştığım ofisin sandalyesi yumuşak çok şükür, oturabiliyorum. Mutluyum. Beni bu gün insan içine saldılar azizim. Acılara rağmen hayata tutunmak gibi bir şey bu.
Sevgiler. 

27 Ekim 2013

Hayallerinle Gel MiMi

İnsanyavrusu beni mimlemis. Anladığım kadarı ile hayallerimizi anlatıyoruz. Yada hayalimizi.

Su an ki tek hayalim Şubat 2014 yılında son iki sınavımı başarı ile geçip hemen staja başlamak. Staj bittikten sonrada tezimi yazmak ve 10 yıllık üniversite hayatımı sonlandırmak. On yıl mi? - dediğinizi duyuyorum. Hiç sormayın. Bir sürü şanssızlık geçirdim ben bu üniversite döneminde. Şimdiye çoktan bitmiş olurdu. Bir iş bulmuş olurdum. Kafama göre istediğim bölümde bilgisayar mühendisi olarak çalışırdım. İyi bir maaşım, sevdiğim, beni seven bir adam olurdu. Belki çocuğum olmuştu. Hayata geç başlıyorum, bunun farkındayım. Biraz kendi suçum, birazda kader. işte bu benim hayalim. Su üniversite bitsin ve bir an evvel iş bulup güzel bir maaş alayım.

Bu mimi ne olur Anarşi yapsın.

24 Ekim 2013

Sosyal Medya

Ameliyat olduğum gün elimde olan sondanin fotoğrafını çekmiştim. İnstagramda paylaştım. Bir çok arkadaşım geçmiş olsun dileklerini iletti.
Sonra bilerek Facebook'a koydum. Bir ameliyat daha atlattık ömrümüzde şimdi çabuk iyileşme zamanı dedim. Kulağa kolay geliyor belki ama dün akşam düşündüm de narkoz sayesinde ömrümün bir saati yok aklımda. Ne kadar zor bir durum.
Neyse Facebook'ta fotoğrafı paylsinca akrabalarım geçmiş olsun dedi, alman arkadaşlarım ah canım ne yaptın diye sordu.
Bir arkadaşım da iyi ki ameliyatın fotoğrafını paylasmadin Ahu dedi, bende narkoz altindaydim yoksa onuda çekerdim dedim. Sonra Halam aradı İzmir'den Sosyal medya çalkalanıyor Ahu ameliyat olmuş dedi. Her haltta çalkalanan sosyal medya birde benim yüzümden calkalansin diye ekledim o fotoğrafı zaten. Sonrada sildim. Demem o ki, bir dedikodu yaymak istiyorsanız Facebook'a yazın yeter.

Not: Yaram kaşınıyor. Kaşınma iyileşmeye işarettir. Sevindirici bir durum. Ama bu delik ancak 3 ayda kapanır. Ahu kız dedi dersiniz.

23 Ekim 2013

Kimse bana ondan geriye say demedi

Pazartesi günü ameliyat oldum bildiğiniz üzere.Saat on birde olan ameliyatima bile geç kaldım alman demir yolları sağ olsun. Tren gelmedi. Bir tanıdığı aradım oda beni son anda ameliyata yetiştirdi sağolsun. Vardığımda anestezist üstünü başını giymiş beni bekliyordu. "Heyecanlimisiniz" diye sordu evet diye yanıtladım. "Hiç gerek yok" dedi.
Kazaginiz kalsın pantolonunuzu çıkarın ve ameliyathaneye geçin dedi. Yan yatırdılar. Kolumda yine damar bulamadıkları için elimden taktılar narkoz sondasini. Benimle sohbet etti. Başınız biraz dönecek. Belki migdeniz bulanabilir dedi.
"Haftaya üniversiteye gidebilecekmiyim?" diye sordum. "Ne okuyorsunuz?" dedi doktor. "Bilgisayar mühendisliği" dedim. "Wow" dedi.
Sonra fayanslar gözümün önünde kaydı, gerisini hatırlamıyorum.
Sonra bir ses "Frau Özmen" yani "Bayan Özmen" diye seslendi. "Efendim" diyerek gözlerimi açtım. Bir saat daha beklettiler beni orada. Ne olur ne olmaz diye.
Sonra arkadaşım Mürüvvet ve yanımda olan annem ile eve döndüm. Koltukta yerimi aldım. Hiç ağrım olmadı çok şükür.
Narkozu vermeden önce belimden bacaklarıma kadar bir kaç iğne vurmuştu doktor ve bu sizin ağrı cekmenize engel olacak demişti. Gerçekten de öyle oldu.
Bu gün ilk defa düş aldım. Elim yanlışlıkla yarama kaydı. Çok ilginç bir duygu. Kocaman bir delik açtılar popoma :) Şimdi sabretmem gerekiyor sadece. Bu yarada kapanacak nasıl olsa. 8 hafta sürer dediler. Ben çok daha kötü olacağını düşünüyordum. İyiyim çok şükür. Allahima binlerce şükürler olsun.

19 Ekim 2013

Druckerei/Matbaa

Nach einem Jahr war ich heute in der Druckerei, in der ich 11 Jahre gearbeitet habe. Habe den Duft von frisch gedrucktem Papier und Leimgeruch sowie meine alten Kollegen vermisst.

On bir yıl boyunca çalıştığım matbaaya bu gün bir sene sonra tekrar gittim. Kağıt kokusunu, yapışkan kokusunu ve eski iş arkadaşlarımı özlemişim.







16 Ekim 2013

Baba ve Piç - Elif Şafak


Yine heyecanla elime ali içinde kayboldugum bir Elif Şafak kitabı. Ben bu kadının kitaplarını seviyorum. Kitap bir çok konuya, bir çok yaraya el basıyor bence. TÜrkiye de yaşayan bir ailenin, bu ailenin Amerika da yaşayan oğlunun, oğullarının amerikalı karısının eski ermeni eşinden olan ve kendini arayan bir ermeni-amerikalı genç bir kızın hikayesi. Kitap bu insanların birbiri içinde nasıl bilmeden bağlı olduklarını anlatıyor ve tahmin ettiğim ama yok artık bu kadar da olmaz dediği bir son ile bitiyor.
Severek okudum. Bunlarda not aldıklarım:

Zeliha'ya sorarsanız, pesrevden de kötüydü son nota olmak, önsüzden beterdi sonsöz muamelesi görmek. (Sayfa 43)

Temmuz ayının bu ilk cuması, bu uzun lanetli gün boyunca yaşananlar (ve yasanamayanlar) asla unutulmayacakti. (Sayfa 46)

Ninesinin kızgınlıkla söylediği bir hitaptan ibaret değildi piçlik, geçici değil kaliciydi hayatında. (Sayfa 77)

"Türk kadını çarşaftan kurtulali seksen sene oldu" demişti Cevriye teyze uzmanlık alanını konuşturma gayretiyle. "Tarihin akışını tersine mi çevirmeye çalışıyorsun? Çıkar şunu kafandan!" (Sayfa 84)

Bu metafor da elinden alınırsa bir başka fikir vardı zihninde: penguenler!
Meclisin bütün üyelerini smokinli penguenler olarak çizmeye kararlıydı. (Sayfa 96)

Biz milletçe alkole bayılırız, neden kabul etmiyoruz bunu? Senede on bir ay kafayı çeken, sonra paniğe kapılıp pişman olan ve bütün ramazan oruç tuttuktan sonra, mübarek ay biter bitmez içkiye geri dönen bir toplum bu.
İyi ki de öyle valla.
Bu ülkede şeriat olmamasını, dincilerin başka yerlerde oldukları gibi başarılı olamamasini, işte bu içki geleneğini zinde tutan kültüre borçluyuz. Velhasıl Türkiye'de demokrasiye benzer bir şey varsa bunu alkole borçluyuz. (Sayfa 106)

"Ne demek neden bu kadar heyecanlandırıyor?`Misafir o! Okyanusun ta öte tarafından geliyor" dedi Feride teyzse, okyanusun ta öte tarafının ne kadar uzak olduğunu göstermek için elini kaldırıp Nazi selami vererek. (Sayfa 149)

"Sen ve Cumhuriyet bu şehre birlikte geldiniz. Meğer bilmeden ikinize de hasretmisim, ikinizi de beklermisim dört gözle" diyecekti seneler sonra kocası Rıza Selim Kazancı. (Sayfa 156)

Alıp da kullanamayacagin kadar karanlık, tutup da hesap soramayacagin kadar yıllanmış bir bilgi sadece ıstırap veriyordu insana. (Sayfa 210)

En kötüsü bahar bizim meslekte. Baharda pek vefat eden olmaz. Ama yaz dedin mi başka, yaz en yoğun mevsimdir. Hele temmuz-ağustos fecaat. Sıcaklık otuz beş derecegi geçti mi işimiz zor. bilhassa ihtiyarlar hastalar... sinek gibi telef oluyorlar valla... Yazın İstanbullular sürüyle oluverir. (Sayfa 391)

Görsel: goodreads.com

15 Ekim 2013

Iyi Bayramlar

Hepinize iyi bayramlar. Gurbet elde biz calisiyoruz bu gün efendim. Bayram gelmis, 9 gün tatil varmis kimin umurunda. Anam anam garibem :)

13 Ekim 2013

Artik tüm sözlerimi sustum

Artık tüm sözlerimi sustum. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum sessizliğe. Beni duymayan, bana cevap vermeyen bir sessizliğe bağırıyorum.
Cevaplar beklemiyorum artık. Aramıyorum nedenini, sebebini. Olduğu gibi kabul ediyorum.
Susuyorum sözlerimi. Anlatmıyorum kendimi. Yazılara döküyorum içimi. Saatlece yazıyorum kara kalemle. Hatalarımı bırakıyorum. Karalamiyorum üzerini. Kabulleniyorum yanlislarimi ve güvenmiyorum kendime bile.
„İki kişinin bildiği sır degildir“ , „söyleme dostuna, dostunda gider söyler dostuna.“ Annemin ne demek istediğini anlıyorum.
Kızıyorum. İyi niyetime kızıyorum. içimdeki sessizliğe bürünüyorum.
Kapının önünü temizliyorum. El süpürgesi ile tüm pislikleri topluyorum bir kenara. Sonra bir kovanın içinde boşaltıyorum çöplüğe. Arkasından gidişini seyrediyorum, sesimin, sessizligimin, düşüncelerimin, düsünemediklerimin, hislerimin, paylasamadigim düslerimin. Sessizce gidişini seyrediyorum.
Gözüm yaşlı, elimde bir beyaz mendille arkasından el sallamiyorum bile.

Not: bu yazi 25 Ocak 2012 yilinda bu blogta yayimlanmistir 

Baklavalar hazir Bayram gelebilir




Canım annem ile bu gün yine ev baklavamiziyi yaptık. Hamuru açarken dedim yine kendi kendime Asiye hatun vurdumu gözünü çıkarır, bu hamurdan kaç tepsi çıkacak acaba diye.
Neyse bu sefer nişasta ile beşer beşer açtığımız için çok çabuk bitti. İki tepsi tatlimiz oldu. Şimdi bayram gelebilir. Bu arada iyi ki bayrama almadım ameliyat gününü. Yoksa ameliyat olacaktım oturma odasında ki üçlü koltukta bir haftalık yerimi alacaktım ve gelene gidene ayıp olacaktı yarabbim. Hadi kalın sevgi ile.

Whatsaplasakta mı saklasak

Türkiye'de üniversitede nasıl bilmiyorum ama burada sınav sonuçları belli olduktan sonra iki ay içerisinde sınav kâğıtlarını görme hakkımız var öğrenci olarak.
Kaybettiğim sınavın bir tanesine gittim sonuclarima bakmak için, nerede hata yapıp sınavdan kaldığımı öğrenmek için. Bir kız ile tanıştım o arada. Bizim Üniversiteye bu dönem başka bir üniversiteden yatay geçiş yapmış ve eski üniversitede yazdığı sınavları kabul ettirmek için gerekli yerlere baş vuruyordu. Neyse beni görünce kendine yakın hissetmiş olacak ki hangi dönem olduğumu sordu, hangi sınavlara katılacağımı sordu. Son iki sınavım var dedim. Benim tanıdığım kimse yok birlikte ders calisirmiyiz diye sordu, tabi neden olmasın dedim.
WhatsApp var mi dedi. Var dedim numaraları takas ettik. Ay etmez olaydik. Kız o günden beri her hangi bir ufak sorunda saat başı bana yazıyor. İlk bir kaç gün yardım etmeye çalıştım ama benim de kendime göre sorunlarım var, işlerim var, yaz yaz bitmez ki bu.
Neyse bu gün WhatsApp'in sesini kapattım. Ben uygulamayı açıp baktığımda ancak mesajları görüyorum.
Sevgili Sevdanın Dünyası dün twitterden anlaşarak ayrıldık WhatsApp ile demişti, bizde bu gidişle şiddetli gecimsizlikten ayrılacağız.
Sevgiler blogcanlar.

12 Ekim 2013

Sevgili insanyavrusu ile çok kısa zamanda harika bir arkadaşlık kurduk diye düşünüyorum. Blogtan bir yorum, sonra bir mail, sonra fotoğraf etkinliği derken baktım ki her gün muhakkak yazisir olduk. İnsan yüreğini demiz tutmalı. Temiz yaklaştığı herşey/herkes temiz bir şekilde karşılık veriyor çünkü.
Yavrucum tarot falı bakıyormuş. Sevgili Özlem’in (DondurmaDelisi) tarotunu kendi blogunda duyurdu zaten. Tarota bakmak için enerjiye ihtiyacı var. Benim enerjim varmış sonunda kendilerine ve bu gün bana mail attı tarot falına baktım Ahu Kız diye. Mailini yayımlıyorum ve İnsanyavruma teşekkür ediyorum.

Devami: http://ahuca.wordpress.com/2013/10/12/tarotta-baktiririm-turk-kahvesi-de-icerim/

11 Ekim 2013

Tasiniyorum Blogger, Deli ettin beni

Merhaba blogcanlar. Ben blogta sorun yasiyorum. Her yeni yazdigim yazi icin yorum birakilir ayarini ayarlamam gerekiyor. Ana ayarlardan yorumlara acik olan blogum yinede bu sorunu yasiyor. Google yaklasik iki sene önce yeni sablonu ayarladiginda bu sorun basladi blogumda. Google'a yazi yazdim, soru sordum fakat kimse o günden sonra yardimci olmadi. Bende bu yüzden artik cok sinirlendim.

Bende bu yüzden Wordpress'e gecmeye karar verdim. Zaten ben orayi daha cok seviyorum. Korkum sadece severek takip ettigim blogger arkadaslarimi gözden kaybetmek ama bunun olmayacagina inaniyorum.
Ne olur www.ahukader.de adresini yada http://ahuca.wordpress.com adresini kayit edin. Zira bir kac gün sonra www.ahukader.de adresini de Wordpress adresine yönlendirecegim.
Sevgiler.

Kan Ritmi ve Kan Tahlili

-Doktor sana internetten bakarsan tedirgin olursun demedi mi? Bakma dedim sana. Bütün gece doğru dürüst uyuyamadık bak.
-Tamam susarmisin Luna, zaten yorgunum.
-için biraz rahat etsin ya, hep böyle panik oluyorsun boşu boşuna. Bak sadece bir hafta yatacakmissin evde. Ayakta tedavi olacaksın işte.
-Tamam anladım Luna.

***
Bu sabah erkenden sevk edildiğim cerraha gittim ve beni kontrol ettikten sonra ayakta tedavi ile ameliya olabileceğimi söyledi. Hastanye yatmam gerekmiyor mu? - diye sordum. Size bakabilecek kimse yoksa evde o zaman yatiriyoruz hastaneye dedi.
Peki dedim. Sadece ameliyat günü yanınızda muhakkak refakatçi olması gerekiyor. Gelirken sizinle gelecek, siz ameliyat olurken bekleyecek ve sizi eve götürecek birisi. Narkoz altında, yada bölgesel uyuşturma ile ameliyat olacaksınız dedi.
Anladım, birini bulurum sorun değil dedim.
Tamam o zaman yardimcimin yanına çıkın ameliyat günü seçin, o gereken bilgileri size verecek dedi doktor tokalaştık odadan çıktım.

21.10.2013 tarihine anlaştık yardımcısı ile. Sabah saat 11'de. Ameliyattan altı saat önce bir şey yemem ve içmem yasak. Tok karnına geleceğim ve gelmeden öncede kendi doktoruma gidip kan tahlili yaptıracağım ve kalp ritimlerimi ölctürecegim.

Trenden indim doktoruma gittim, kan tahlili ve kalp ritmi ölçümleri için cerrahın verdiği sevk kâğıdını verdim ve 18.10.2013 tarihinde dokuzu çeyrek gece ac karnına oraya da gideceğim ve ameliyatı enine boyuna konuşacağız doktorum ile.
Cerrahın dediğine göre bir hafta evde kalmam gerekiyormuş ondan sonrada yavaş yavaş dışarıya çıkabilir normal hayatıma yani üniversiteme geri dönebilirmisim. Yaranın kapanması yaklaşık 4-6 hafta sürüyormuş. Bu süre zarfında pansumanimi annem yada kardeşim yapabilirmis. Kardeşim dünden gönüllü zaten. Dün ameliyat olacağım dediğimde "üzülme ablacığım ben senin pansumanini yaparım" dedi de gönlümü kanatlandırdı yine.
Hepinize sevgiler.
Hadi tschüß.

10 Ekim 2013

Hastane Önünde İncir Ağacı


İki yıl önce otururken kuyruk sokumumda bir ağrı. Dedim ne oluyoruz? Elimi attım bir şişkinlik. Bir koşu gittim doktora.
Neşter ile açtı. iltihabını akıttı. Ameliyat olman gerekiyor dedi. Ameliyat falan olamam ben şimdi sınavlarım var dedim gecistirdim.
Canım pek bir sıkı benim ne iğne, ne ağrı kesici bir iki gün bakım yaptık kesilen yerine o kadar.
Halk dilinde "kıl dönmesi" diye bilinen hastalık geldi başıma. Rivayete göre bedenimizden düşen ufak kıllar yolunu bulup kuyruk sokumundan içeriye batıyor ve orada iltihaplaniyor. Gellenikle erkeklerde oluyormuş bu hastalık. Ben şanssız Nejla, piyango bana çıktı.
Yirmili ve otuzlu yaşlar arasında ortaya çıkıyormuş.
Diğer bir rivayet ise güzel Allahım anne karnında şekillendirirken bizi, en son kuyruk sokumunun üzerinde bulunan tenimiz gelisiyormus. Bazı gelişmelerde çok ufak açık bir yer kalıyormuş. Doktorun demesine göre ikinci rivayet bana uygunmus.

İki hafta önce bu iltihap patladı yine. Biraz ağrım var, yanıyor. Bu gün doktorun yolunu tuttum.

Bu sefer neşteri eline almadı. Bana hemen cerraha sevk verdi. Yarın sabah cerraha gideceğim ve cerrahta bu sefer geçen sefer ki gibi ayakta tedavi olmayacağını hastaneye yatmam gerektiğini söyleyecek biliyorum.
Ne kadar çok beklersem o kadar çok derine iniyormuş bu hastalık.
Şubat'ta sınavlarım var. Bir an önce ameliyat olup aradan çıkarmak gerek.
Evet Luna, biliyorum korkuyorsun. Biliyorum çocukken babanın ameliyatları yüzünden hastanelerden nem kaptın.
En son lise sondayken aniden hastaneye kaldirilisin da sende korku yaptı ama bunuda atlatırız be Luna.
Sen otur, hastaneye götürülecekler listesi çıkar bence. Bu sefer kararlıyım, kararımdan döndürme beni Luna.
Hadi tschüß.

9 Ekim 2013

Ne mutlu Türk'üm diyene ve diyebilene

Almanya'da ilk okulda türkçe dersi vardı benim zamanımda. Hala var mi bilemem ama ilk okul 4'te katıldım ben türkçe dersine. Ondan önceki hoca derslerde çocuklara Şaban filimleri seyrettirirken annem "benim çocuğuma ne gibi bilgi verebilir ki bu ders, Şaban filimlerini evde de seyredebilir" deyip şikâyete gelen müdürü ve hocayı bir güzel kibarca terslemisti. Dördüncü sınıfta hoca değişti ve bende türkçe dersine gitmeyi çok istedim. O zaman zarfında evde türk gazeteleri okuyarak, günlük yazarak öğrendim türkçeyi ve türkçe yazmayı. Çünkü ben şunu bilir şunu söylerim bir insan her şeyden önce ana dilini öğrenmeli ve yaşadığı ülkenin dilini de sular seller gibi konuşmalı. Dördüncü sınıfta derste yazilidan herkes altı alırken (altı burada en kötü nottur efendim, bir ise harika) ben birleri ikileri getirdim eve. Hocam annemi tebrik etti, ne güzel öğretmişsiniz çocuğa diye. Ve perşembe günleri olan türkçe dersinde her seferinde gururlu bir şekilde andimizi okuturdum. 23 Nisan şenliği düzenlemistik okulda birde. "Ankara'nin taşına bak, gözlerimin yaşına bak" demeden önce ailelerimizin önünde yine andimizi okutturmustum tüm okul arkadaşlarıma. Güzel bir duygu, farklı bir gurur. Şimdi ne mi oldu? Birilerine ağır geldi andımız.
Birilerine battı. Ülke geriye gidiyor.
Buradan memleketin hali hiçte hoş görünmüyor. İnsan yaşadığı ülkenin, doğduğu toprakların ve ekmeğini yediği vatanın andını, istiklal marşını okurken gurur duymalı. Alman İstiklal Marşı okunurken de gururlaniyorum ben, İstiklal Marşımızın bir yerde okunduğunu duyuncada ürperiyor içim.

Ne türklügüme laf ettiririm bu yüzden, nede almanligima. Demem o ki ben burada derste andimizi okuttum, kimseden izin almam ne zaman nerede okuyacağımı.

"Türk'üm
Doğruyum,
Çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak,
Büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe,
Durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türk'üm diyene!"

8 Ekim 2013

Luna'ya Notlar #1

Biliyormusun Luna? Bazen düsünüyorumda.
Burada olmasam mesela. Bulunduğum ortam farklı, etrafımda ki insanlar farklı, hayalimde ki sen farklı olsa mesela.
Yine ara ara kendimi bu çok yalnız hissetmelerim olurmuydu acaba?
Adını seviyorum Luna.
Hayalimde olan varlığına da.
Kip kızıl saçların, masmavi gözlerin var mesela.
Benim gibi gülümsüyor, benim gibi yeri geldiğinde kahkahalar ile gülüyorsun Luna.
Biliyormusun?
Güldügün zaman sende çok güzel oluyorsun.

-Devamı Gelecek-

08.Ekim 2013 

Takip Edeni Takip Ederim Salakligi

Almanya doğumluyum. Almancayı çok iyi konuşuyor, çok iyi yazıyorum. Türküm, türkçeyi çok iyi konuşuyor, çok iyi yazıyorum.
Twitterim var. Facebook'um var. İnstagramim var. Türlü türlü huylarim var.
Canım isteyince almanca alt yazı, canım isteyince türkçe alt yazı yazıyorum. Duruma göre. Bazen herkes anlasin diye de ingilizce. Çünkü unuttum. İngilizceyi de çok iyi konuşuyorum, çok iyi yazıyorum.
Twittere gelince. Takibe aliniyorum. Saygısızlık olmasın diye takibe alıyorum. Severek okuyorum. Gurbetteyim, siladan haberleri böyle alıyorum. Sonra ayda yılda bir uygulama ile bakıyorum kim takip etmekten vazgeçmiş.
Bir bakıyorum ki bu severek takip ettiklerim takipten çıkarmış.
Nedenini soruyorum. Bir çok tweetin almanca. Bu yüzden takipten çıkardım diyorlar. E be canım, sen beni takibe alırken bakmadın mi bu kız neler yazmış önceden diye?
Bir sürü alman takipcim var. Aylarca türkçe tweet yazıyorum birinin bile terk edip gittiği yok. Neyin kafasıdır bu anlamadım ki ben.
Bundan sonra beni neden takipten çıkardın diye de sormayacağım. Hemen bende bırakacağım takibi. Kimse kusura bakmasın da elalemin salagi ben değilim.
Hadi tschüß. (Sonsuz, bundan sonra bu benim kapanış cümlem. Görüştüğümüz zaman görüşürüz yavrucum) :))

7 Ekim 2013

Ahu kız Almanya'dan bildiriyor

Evet canım okuyanlar. Ahu kız Almanya'dan bildiriyor.
Bu gün ofiste yoğun bir gün geçirdim efendim. Bildiğiniz üzere okuduğum üniversitenin idaresinde haftada on saat olmak üzere çalışıp harçlığımı kazanıyorum.
Bu gün yeni açılan bir bölümün öğrencileri geldi. Dersler tüm üniversite bölümleri için Perşembe günü başlayacak.


Su tabelayı görüyorsunuz değil mi? AUDİMAX amfi demek efendim. Bu gün tek bir bölümün 800 yeni öğrencisi için amfide 4 gruba ayrılarak sabah sekizden öğlen ikiye kadar bilgilendirme amaçlı sembozyum vardı efendim.
Ben ilk otobüs öğrenciden sonra baktım ki herkes bana ve iş arkadaşım Victor'a amfinin nerede olduğunu soracak, bu tabeleyi yaptım ve merdivenlerden çıkan her yere amfiye kadar oklu tabelalar astım.
Ben sanki bunu yapmamisim bu tabelanın önünde durup "amfi nerede acaba?" diye soranlar. A be yavrucum, okuman yazman yok mu senin? Yani "merdivenleri çıkın sağdaki büyük mavi kapı" cümlesini bu gün en az 400 kere tekrarladık.

Saat 15'i gösterdiğinde paydos ettik. Victor da bende bugün bir oh çektik saat 3 olunca.
Neyse sonra ben çarşıya gittim efendim. DM'e film vermiştim yapılması için, gidip fotograflarımı aldım. Sonra burada ufak bir dükkan var, gittim oradan mektup süsleme bantları aldım.
Ay mektup kardeşlerim bana süslü püslü zarflar gönderiyor ben bomboş. Mahçup olmayayım daha fazla dedim.


Neyse efendim dönüşte istasyonda ki postaneye gidip dün hazırladığım mektuplarımı gönderdim. Kitapagaci İG'da kitap hediye etme etkinliği başlattı bende katıldım ve Ankara'dan @fatoniko arkadaşım çıktı bana. Ona mektubunu gönderdim. Canım Ebrum'a almanca bir kitap ve mektup gönderdim ve beni bana "Kitap Hırsızı" kitabını göndererek çok mutlu eden Nalan'a mektup yazmıştım onu gönderdim.
Vallahi postanede 20 dakika bekledim. İpini koparan postaneye dalmış efendim.


Sonra trene bindim canım evime döndüm. Dönüşte doktora uğradım. Geçen pazartesi gittiğim radyolog sonuçları göndermiş mi diye sordum, göndermemiş.
Böyle bir gün işte.
Hadi canlarım görüştüğümüz zaman görüşürüz.


6 Ekim 2013

InsanYavrusu MiMi

Sevgili İnsanYavrusu beni mimlemis. Teşekkür ediyorum.

1-En çok incindiğin/kırıldığın kelime?
En çok kirildigin incindigin kelime demeyelim de en çok sinirlendigim kelime şerefsiz kelimesi. Çok ağır bir kelime bence ve ben bunu eğer kullanıyorsam şerefsizin önde gideni büyük bir şerefsizlik yapmış demektir.


2-''Herkesin kullandığı bir kelime olur, 
ama senin için bir insan olur, 
o özel insan o kelimeyi kullanınca alınırsın'' ne düşünüyorsun?
Soru çok karmaşık ama anlamaya çalışayım. Sevdiğim biri hoşlanmadığım bir kelimeyi bana karşı kullanacak bende alinacagim öyle mi? Yok canım ne alınması, direk yerin dibine sokarım sen bu kelimeyi nasıl kullanıyorsun diye. Zira kullandıkları kelimelerin lugatta ne anlama geldiğini bilmeyen çok insan var.

3-Seni en çok duygulandıran şarkı?
Son bir kaç gündür Yiliz Usmanova'dan Dünya şarkısı beni çok etkiliyor.
 
4-Daha önce seni bırakan birisi geldi senden ikinci şans istedi sende verdin ama buna rağmen yine bırakıp gitti...Şimdi pişman! ne ya
parsın ne hissedersin?
Ben o ikinci şansı vermem bile. Biten bitmiştir kusura bakmasın kimse.
 
5-Nefret mi Aşk mı? 
Nefret duygusunu hiç sevmiyorum. Nefret ettiğim bir kaç insan var tabi ki ama Aşk diyorum efendim.
 
6-Birinin kalbini kırdığında nasıl gönlünü alırsın?
Konuşarak özür dileyerek.  
 
7-Nasıl ağlarsın bağırarak mı? içine akıtarak mı?
Duruma göre değişir. Ama bağırarak ağladığım çok oldu herhalde.  
 
8-En korktuğun şey?
Yanarak ve boğularak ölmekten.
 
9-Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin? Kendini nasıl sakinleştirirsin/dinlendirirsin?
Beni rahatlatan bir sesin müziğini dinlerim. Misal: Kıraç, Kutsi, Baha, Xavier Naidoo.
 
10-Bazen kızılmasından hoşlanırsın peki en çok ne için kızılmasını seversin?
Kim kizilmasindan hoşlanır ki? Sadistmiyim lan ben? 
 
11-Şiir/müzik/öykü/deneme?
Şiir yazmaya başladığım yıl 1997. O günden sonra çok şiir yazdım. Öykü denemelerim oldu. Ama düzyazi benim canım.
 
12-En son ne için ağladın?
En son üç hafta önce annem ile babam izinde olduğu için ve kardeşim de eve geç geldiği için evde kendimi yalnız hissedip ağlamıştım.
 
13-Birinden hemen etkilendiğin özellik
Zekâsı. Benim gibi yazıyı sevmesi. 
 
14-Dayanamadığın şey?
Haksızlığa dayanamıyorum. Bir olay mi gördüm hemen atlıyorum. Bir gün sokakta bu yüzden dayak yiyecegimi düşünüyorum. Birine haksızlık mi yapılıyor hop Ahu kız olaya el atıyor.  
 
15-En sevdiğin duygu?
Kahkahalar ile gülmek ve arkadaşlarımı güldürmek.  
 
Mimliyorum. inşallah cevaplarlar. 
 
Sevgili 4.
Sevgili PembeMavi.