Seiten

28 Haziran 2016

Parçalanmış Gülüşler

Söze nereden başlayacağım bilemiyorum. İlk önce şunu belirtmeliyim ki blog yazmaya başladığım ilk zamanlarda tanıştığım blogger arkadaşlarımın yeri ayrıdır bende. Tolga yani beni Safransariciğim, Can diye hitap ettiğim adam da bu bloggerlerin en başında gelir.
Küfürü sevmem aslında ama yeri geldiğinde kadın olduğum için ağzıma geldiği gibi küfür edemediğim içinde mağdurum. :) Ağzına küfürü tek yakıştırdığım adamdır Tolga.
Ve beni çok etkileyen filmin en can alıcı sahnesini blogunda header yani başlık olarak kullanması onu sevmem için ayrı bir sebep.



Gel gelelim ki Tolga'nın kitap çıkaracağını duyduğumda kitap siparişi vermek için sıraya girdim diyebilirim. İlk defa uzun süre sonra Türkiye de yaşamadığıma lanet ettim. Kitabı gidip alıp hemen Tolga ile bir çay içerken imzalattıracaktım tabi ki ama nasip değilmiş. Olmayacağı da anlamına gelmez.

Kitabın gelmesini de çok bekledim. Burada isim vermeyeceğim ama ismaladığım yere bol bol küfür ettik Tolga ile. Buda böyle biline.
Kitap Tolganın yarattığı Yiğit karakterinin depremde göç altında kalması ile başlıyor ve Yiğit'in hayatına konuk oluyoruz. Biraz argo sevenler hayatın içinden olan, bizim gibi konuşan bir yazarın kaleminden İstanbul'un o çok bilindik arka mahallelerinde ki gençlerin nasıl yaşadığını, neler çektiğini, nasıl sevdiğini, nasıl pisliğe bulaştığını ama her şeyden önce nasıl bir çok insandan daha insan olduklarını anlatıyor.

Bu hikaye bittikten sonra, Tolga'yı takip edenlerin de tanıyacağı blogta yazdığı hikayelerin bir kaçı geliyor. Benim en sevdiğim hikaye "Sevişmemiz gereken bir konu var" hikayesi de var. Bu beni çok mutlu etti. O hikayeyi okuduğumda Tolga'ya mesaj atıp Kim Lan Bu Sibel? diye sorduğumu hatırlıyorum. Böyle oluyor işte. Bazen Tolga'nın hikaye yazdığını unutuyor o kadar etkileniyorum ki, hop noluyoruz lann diyorum.
Bu sefer "Sevişmemiz gereken bir konu var" hikayesini ise yarım saatlik tren yolculuğunda sesli sesli okudum. Ben okudum kardeşim dinledi. Yer yer gözlerimiz doldu, yer yer Allahım iyi ki trende türk yokta seksi bölümleri kimse ağzımızdan duymadı dedik.

Şunu söylemeliyim ki bu kitap alınıp okunmalı. Hatta herkese okutturulmalı. Bu adam ömür billah yazı yazmalı. Öpüyorum can seni.



Bir kaç alıntı:

Çünkü benim ilk aşkım gitmişti. İnsan hiç sokak ismine aşık olur mu? Ben oldum. Hem de birden oldum.

Gerçi insanlarda aynıydı, sadece milyarlarca tane farklı surat vardı, hepimiz birer et parçasıydık ve nereden bakılırsak bakalım, dev bir yaratıktık.

Zenginlikle ilgili kurduğumuz her hayalin sonuda aynı iki kelime vardı; "siktir et."

Biz en naif haliyle söylenmesi gerekirse birer sokak köpeğiydik. Bazılarına göre serseri, bazılarına göre birer piç. Kendimize göre de koca bir hiç.

Şu dünya da her şey eskiyor da sararmış bir fotoğrafta ki gülüş hiç eksimiyor.

Çay içme. Çay içen nedensiz içmemeli. İlla ki bir sebebi olmalı.

Kalp kırıklığının insan gözü üzerinde etkisini işte o bakistan sonra anladım.

Türkçe bilmeyen analar bağırır; "Ser navê min Nekuje" - "Benim adıma öldürme"
Yıllardır böyledir ve hiçbir zaman değişmeyecektir. Bu coğrafyanın rüzgarını da yakılacak ağıtları da Tanrıdan önce, siyah takım elbiseli diplomatlar belirler.

3 yorum:

  1. Ben de şu ara okuyorum. Bitince yazısını da yazacağım inşallah. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. ne güzel yorumlamışsın öyle.
    çok teşekkür ederim.
    mutlu ettin beni ^_^

    YanıtlaSil
  3. Alınacaklar Listesine ekleyelim Güzel paylaşımın İçin teşekkürler :)

    YanıtlaSil